Niye insanlar tektir?

Niye insanlar tektir?
İNSANIN TEK NEFİSTEN YARATILMASI

O’dur ki sizi bir tek nefisten yarattı, gönlü ısınsın diye ondan eşini var eti; eşini sarıp örtünce (eşiyle birleşince) eşi, hafif bir yük yüklendi, onu gezdirdi. (Yükü) Ağırlaşınca ikisi beraber Rab’leri Allah’a dua ettiler: “Eğer bize iyi, güzel bir çocuk verirsen elbette şükredenlerden oluruz!” (dediler). (A’raf: 39/189)


O’dur ki sizi bir tek nefisten inşâ etti. Sizin için bir kalış ve bir emanet olarak konuluş yeri ve süresi vardır (yani siz bir süre babaların belinde kalacak ve sonra da bir emanet olarak annelerin rahmine konulup bir süre orada duracaksınız. Yahut sizin yeryüzünde bir kalış ve toprağın altına konuluş yeriniz ve süreniz vardır). Gerçekten biz, anlayan bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık. (En’âm: 55/98)
Sizi bir tek nefisten yarattı, sonra ondan eşini meydana getirdi ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi: (deve, öküz, koyun, keçi). Sizi annelerinizin karınlarındaki üç karanlık içinde yaratmadan yaratmaya: (nutfeden alakaya alakadan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek yarat-maktadır. İşte Rabbiniz Allah budur. Mülk O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Nasıl (O’na kulluktan) çevriliyorsunuz? (Zümer: 59/6)
Ey insanlar, sizi bir tek nefisfnefes alan can)dan yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabâlık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa: 98/1)
Bu âyetlerde insanın tek nefisten yaratıldığı belirtilmektedir. Nefs-i vâhide(tek nefis)in Âdem olduğu söylenirse de âyetlerde tüm insanlığa hitâb zamîri, nefs-i vahide ile Âdem’in değil, her insanın yaratıldığı kökün kasdedildiğini gösterir.
Özellikle, A’râf: 39/190’ncı âyet, bu âyetlerde anılan nefs-i vâhi-den’ın, Âdem olmadığını kanıtlar. Zira nefs-i vahide ile, kendisinden yara­tılan eşinin, çoçuckaları olunca Allah’a şirk koştukları anlatılmaktadır. Âdem ile eşi, Allah’a şirk koşmaktan uzaktırlar. Öyle ise bu âyetlerde şu biyolojik yasaya işaret edilmektedir: “Rabbin, Âdem oğullarının bellerin­den zürriyetlerini almış ve ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye onları, kendilerine şahit tutmuştu. ‘Evet, buna şâfıidiz!’ dediler.”[1] âyetinde anla­tılan gerçek, bu âyetlerde bir başka biçimde vurgulanmaktadır:
Bilindiği üzere babanın spermi ve annenin yumurtacığı, kromozom sayısı bakımından yarımşar hücredir. Yani normal hücrede 23 çift kromo­zom var iken sperm ve yumurtacık hücrelerinde 23 tek kromozom vardır. Döllenme sonucunda spermin yumurtacıkla birleşmesiyle 23 çift kromo­zoma sahip, zigot denilen tam bir hücre oluşur. Bu hücrenin, bölünerek çoğalmasıyla, insan yaratılır. İşte her insanın yaratıldığı nefs-i vahide ile, zigot denilen bu temel hücreye işaret edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu gerçek, birçok âyette açıkça belirtilmiştir:
En’âm: 55/98’nci âyette Allah’ın, insanları tek nefisten inşâ ettiği, yani bölünen hücreleri birbirine ekleyerek yaptığı, insanın bir müstekarr ve müstevda’mın olduğu belirtilmektedir.
Müstekarr: Karar kılacak, güvenlikle oturulacak yerdir. Müstevda’ ise, konulacak yerdir. İnsanın müstekarr ve müstevda’ı, çeşitli biçimlerde açıklanırsa da bunun, cenînin ilk karar yeri olan babaların belleri ile ondan sonra konulduğu annelerin rahimleri olduğu şeklindeki izah, âyetin sözgelimine en uygun tefsirdir. Yani müstekarr babanın beli, müstevda’ ise anne rahmidir.
İnsan tohumu olan sperm ile yumurtacığın ilk durağı, babanın ve annenin belidir. Sonra yuvalarından çıkıp rahim kanalında birleşen bu iki eleman, birleşip zigotu oluşturur ve bölünmeğe başlarken yürüyerek rahmin arka cidarında bir yere yerleşir. İşte burası onun müstevda’ıdır.
Ayrıca insanların tek nefisten yaratıldığı ifadesi, insanların bir tek kökenden türediğini söylemekle, kökenleri bir olan insanların temelde kardeş olduklarına da işaret etmekte ve insanları kardeşliğe, birbirini sev­meğe de yöneltmektedir.[2]

Bütün İnsanlar Bir Tek Ana Babadan mı Geldi?

İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğuna göre bütün insanlar, Âdem ile Havva’dan türemişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in zahirinden de bu anlaşıl­makla beraber, bu konuda Kur’ân ‘da kesin bir ifade yoktur. Modern araş­tırmalar, insanlığın birçok atadan, anadan türemiş olabileceği varsayımını ileri sürmektedirler. 23 Aralık 1995 tarihli Milliyet Gazetesinde, California Üniversitesinden Profesör Francisco Ayala ‘nm, Science Dergisinde yayın­lanan makalesinde, “homo sapiens” olarak da adlandırılan modern insan­ların, ortak bir anneden değil, yaklaşık 100 bin bireyden oluşan bir toplu­luktan geldiği savını ileri sürdüğü belirtilmektedir.
Yazıda Ayala’nın, sadece anneden evlâda geçen mitokondrial DNA moleküllerinin incelenmesine dayalı araştırmasıyla, en az 100 bin yıl önce Afrika’da yaşadığı düşünülen Havva’nın, tüm insanların ortak annesi ol­duğu tezini çürüttüğünü iddia ettiği belirtilmektedir.
“Dergiye göre Profesör Ayala, bu antropolojik araştırması sırasında, insan soyağacını değil, genetik soyağacını izledi. Bu genetik yöntem, sadece insan bağışıklık sistemindeki genlerin incelenmesine ve insan evrimi boyunca bu genlerin DNA analizine dayanıyor. Bu yöntemle en az 6 milyon yıl önce birbirinden ayrılarak iki tür oluşturan şempanze ve in­sandaki DNA sistemleri karşılaştırılıyor, daha sonra da genelleme yapılarak, İki DNA sisteminin kökeninin, altmış milyon yıl önceki bir ortak ataya dek uzandığı hesaplanıyor.” [3] Bu sav, insanlığın kökeni hakkında ispatlanmış kesin bir bilgi değil, sadece bazı kanıtlara dayanılarak ortaya atılmış bir varsayımdır. Aynı bölgede binlerce yıl yaşayan aynı cins hayvanlardan kiminin kara, kiminin beyaz olması ve farklı nesillerle aşılanma olmadığı takdirde bu renklerde bir değişim görülmemesi, meselâ kara koyunun beyaz olmaması, aynı tür hayvan cinsinin de temelde bir çift hayvandan değil, birçok çift hayvandan türediğini düşündürdüğü gibi, aynı bölgede siyah beyaz ırkların da döllenme ile melezleşme olmadığı takdirde asırlardan beri, bu renk özelliklerini sürdürmeleri de yukarıdaki savı güçlendirmektedir.
Eğer gerçekten insanlık, bir tek ata-anadan değil de birçok ata-anadan türemiş ise bu, Kur’ân ‘in söylemine aykırı düşmez. Birçok yerde vurgula­dığımız üzere Kur’ân, nâs sözüyle ilk muhatabı olan Arapları, daha genel manâsıyla Arap Yarımadasındaki Sâmî kavimleri kasdetmiş olabilir. Onlar Kur’ân’m andığı Âdem ile Havva’dan gelmiş olabilirler. Diğer kavimlerin, başka ata-anadan gelmiş olması, Kur’ân muhatablarının, Âdem ile Hav­va’dan gelmiş olmasına aykırı düşmez.
İnsanların evlenip üremesi sorunu da böylece kolayca izah edilebilir. Ama aynı ana atanın, kardeş olan çocuklarının evlenip üremiş olmalarını, dinî bakımdan izah etmek güçtür. Bu konuda merhum Muhammed Abduh ve talebesi Muhammed Reşid Rızâ da şunları söylüyorlar:
“Âyetlerdeki ‘Nefsi vahide’ ile Âdem’in kasdedildiğine dair bir nass yoktur. Müfessirlerden bazılarına göre ‘ey nâs’ şeklindeki bu tür hitaplar Mekke halkına, yahut Kureyş Kabilesine yöneliktir. O zaman nefsi vahide ile kasdedilen, Mekke halkının atası Adnan olur. Eğer en-nâs tabiriyle bütün Araplar kasdedilmiş ise o zaman nefsi vahide, bütün Arapların atası Ya’rub veya Kahtan olur. Eğer en-nâs ile bütün insanlık kasdedilmiş ise o takdirde bu âyetten herkes kendi inancına göre insanlığın atasını anlar. Bütün insanlığın Âdem’den geldiğine inananlar, nefsi vahide ile Âdem’in kasdedildiğini anlarlar. Milletlerin ayrı ayrı atalardan geldiğine inananlar da nefsi vâhideyi kendi inançlarına göre yorumlarlar.
“Bakara Sûresinin baş tarafının tefsirinde Âdem’den önce yeryüzünde insan cinsinden fesat çıkaran, kan döken birtakım yaratıkların bulunduğunu söyleyen Muhammed Abduh, nefs-i vâhideyi, Âdem diye tefsir edenlerin, âyetin nassına değil, insanlığın atasının Âdem olduğu hakkındaki önyar­gılarına dayandıklarını söyler ve şöyle devam eder:
“Âdem’in, bütün insanlığın babası olduğuna dair Kur’ân’da kesin bir nass yoktur. İlmî araştırmacılar, insanların, çeşitli babalardan türediklerini ileri sürerler. Eğer araştırıcıların dedikleri gibi insanlar, çeşitli köklerden türemişlerse bu, Kur’ân’a aykırı değildir. Kur’ân, bu konuda söylediklerini öyle genel ve kapsamlı söylemiştir ki ne yahudîler ona itiraz edebilmişler, ne de araştırıcılar onun, kendi bulgularına aykırı düştüğünü söyleyebilmiş­lerdir.
“Nefis kelimesi, insanı oluşturan, seçkin varlık yapan mahiyet(insanın hakîkati)dir. Bu hakîkat ister ehli Kitabın dediği gibi Âdem ile başlasın, Şîîlerin ve Safîlerin dediği gibi sonradan inkıraz eden başka Âdem’lerle başlasın, ister araştırıcıların dediği gibi çeşitli köklerden türesin, fark etmez.
İnsanın yaratılışından söz eden bütün âyetler, bütün insanların bir tek nefisten geldiğini söyler. Bu tek nefis, insanın hakikatidir. İnsanlar, bununla insan olmuşlardır. İnsanlar, Âdem Aleyhisselâm’dan da gelseler, kendilerin­den önceki canlılardan da türemiş olsalar, onları insan yapan, bu tek hakikattir. Hepsi bu ortak hakîkat ile insan olmuşlardır. Bundan dolayı kardeştirler.” [4] İnsanı canlı kılan nefis üzerinde çok ihtilâf vardır: Bazılarına göre nefis, bedenin a’razındandır (belirtilerindendir), bağımsız bir varlığı yoktur. O, hayatın kendisidir. Cumhura göre nefis cevherdir. Bazılarına göre nefis maddedir, bazılarına göre de maddeden ayrıdır. Bir görüşe göre nefis bedenin bir parçasıdır. Diğer bir görüşe göre bedenden ayrı olan nefis, bedenin içine konulmuştur. Ruhun nefis veya nefisten başka bir şey olduğu hakkında da ihtilâf vardır. Bazılarına göre bu konuda kesin bir şey söyle­nemez.
Bütün bu görüşler, İslâm kelâma, felsefeci ve mutasavvıflarının görüşleridir. Hiçbiri diğerini görüşünden dolayı tekfir etmemiştir. Eş’arî mütekellimlerinden Kadı Ebubekr el-Bâkillânî’ye göre ruh, cisim belirti­lerinden bir belirtidir (arazdır), hayatın kendisidir. Bâkıllânî ve taraftarları, bu görüşlerine rağmen ehli sünnet imamlarından sayılırlar.
İnsanın yaratılışı hakkında bugün ortaya atılan görüşler de sonuçta bir teoridir. İnsanın mutlaka şöyle veya böyle bir tekâmülden geçip bu hale geldiğini kesin biçimde söylemek mümkün değildir. Çünkü ispatı mümkün olamaz. İspatı mümkün olmayan da pozitif ilim olamaz. Demek ki bu söylenenler bir tahmindir. Ancak âyetlerin ruhundan insanın bir tekâmül geçirdiğini anlıyoruz. Fakat bu tekâmülün aşamalarını, yolunu bilmekten âciziz. Gerçeği ancak Allah’ın ilmine havale ederiz. Nisa Sûresinin l’nci âyeti, insanın kökenine işaret ederek ‘Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan ve ondan.eşini var eden, ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar yaratan Rabbinizden korkun?’ buyurmaktadır. Demek ki bu ilk aşamada insanın eşi, müstakil yaratılmamış, insanın kendisinden yaratıl­mıştır. O halde insanın ilk çoğalması, cinsel olmayan çoğalmadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu