Uruguay Tarihi

Uruguay Tarihi
16. yüzyılın başlarında ilk Avrupalı kâşifler gelmeden önce bölgede Yerli kabileleri yaşıyordu. Zengin madenlerin bulunmadığı Uruguay, Buenos Aires limanı ile zengin altın ve gümüş madenlerinin bulunduğu Peru arasındaki yoldan uzak olduğu için İspanyollar 18. yüzyıla kadar burada sömürge kurmadı. Uruguay Irmağı’nın doğu kıyısında yer aldığı için buraya, “doğu kıyısı” anlamına gelen Banda Oriental adı verilmişti. Günümüzde ülkenin tam adı, Repûblica Oriental del Uruguay’dır (“Uruguay Doğu Cumhuriyeti”). Uruguaylılar da kendilerini hâlâ oriental (doğulu) sayar. Uruguay’da 17. yüzyılda sığır sürüleri iyice çoğalmıştı. Bu arada atlı tüccarlar Buenos Aires’ten hayvan derisi almak için ırmağı geçmeye başladı. Gene de büyük ölçekli ilk yerleşmeleri kuranlar Brezilya’dan gelen Portekizliler oldu.
1680’de bir Portekiz keşif seferi Rio de la Plata’ya ulaştı ve bugün Colonia kentinin bulunduğu bölgede kamp kurdu. Ne var ki, halicin güney kıyısındaki İspanyollar Porte-kizliler’in yerleşmesine izin vermeyerek saldırıya geçti ve onları bölgeden attı. İspanyollar Brezilya’nın % yayılmasını engellemek için 1726’da

bugün Montevideo’nun bulunduğu yerde bir kale yaptılar. Bu, Buenos Aires ile Brezilya arasında 100 yıldan fazla sürecek bir mücadelenin başlangıcı oldu.
19. yüzyılın ilk yarısına kadar Banda Oriental, İspanya’ya bağlı Rio de la Plata Genel Valiliği’nin bir parçası olarak kaldı. İspanyollar’a karşı bağımsızlık mücadelesi, bir goşo olan Jose Gervasio Artigas’ın (1764-1850) önderliğinde başladı. Ne var ki, Portekiz’in Banda Oriental’i istila etmesi sonucu Artigas 1820’de Paraguay’a sürgüne gönderildi. Bu başarısız ayaklanmadan sonra bölge Brezilya’ nın yönetimine geçti. Bu arada Buenos Aires halkı İspanya’dan ayrıldığını bildirerek bağımsızlığını ilan etmişti. Buenos Airesliler Banda Oriental’in bir İspanyol yerleşim yeri olmasından dolayı Portekiz’e değil, Buenos Aires’e, yani Arjantin’e ait olması gerektiği kanısındaydı. Böylece, Montevideo için çekişme yeniden başladı.
Günümüzde “Ölümsüz Otuz Üçler” olarak anılan sürgündeki 33 Uruguaylı yurtsever, 1825’te Banda Oriental’i Portekizliler’den kurtarma kararlılığıyla yola çıktı. Buenos Aires’ten de sağlanan destekle mücadele kısa zamanda başarıya ulaştı. 1828’de Arjantin ve Brezilya Banda Oriental üzerindeki hak isteklerinden vazgeçtiklerini belirten bir antlaşma imzalayarak bağımsız Uruguay Cumhuriyeti’ ni tanıdılar.
Ne var ki, bağımsızlık ülkeye barış getirmedi. Ülkenin ilk iki başkanı arasında baş gösteren anlaşmazlık çok geçmeden iç savaşa yol açtı. Taraflardan Kızıl Parti, Arjantin ve Brezilya’nın desteğiyle Beyaz Parti’yi yenilgiye uğrattı. İç savaş bitti, ama Uruguay bu kez 1864’te Brezilya ile Arjantin’in yanında Paraguay’a karşı savaşa girdi. Karışıklıklar 1906’ya kadar sürdü.
19.03’te üstün nitelikli bir devlet adamı ve toplumsal reformcu olan Jose Batlle y Ordö-nez (1856-1929) devlet başkanı oldu. Onun başarılı yönetimi sırasında barışçı ve demokratik bir ülkeye dönüşen Uruguay toplumsal ve siyasal reformlarda öncü bir ulus olarak tanındı. Sekiz saatlik çalışma yasası bütün Güney Amerika ülkelerinden, hatta ABD’ den de önce Uruguay’da uygulanmaya başladı.
Devlet Başkanı Batlle y Ordöfiez, devlet mülkiyetinin halkın yararına olduğuna, kamu kuruluşları ve sanayi için gerekli olan paranın ülke dışından alınan borçlarla değil, ulusça sağlanmasının zorunluluğuna inanıyordu. Günümüzde Uruguay’da devlet demiryollarının, otobüslerin, elektrik trafolarının, telefon sisteminin, posta hizmetlerinin, bazı bankaların ve Montevideo limanının sahibi ve işleticisidir. Ayrıca radyo ve televizyon da devlet tekelindedir.
1952’de devlet başkanlığı ve yardımcı başkanlık sistemi kaldırıldı. Bu tarihten sonra Uruguay, dört yıl için seçilen dokuz kişilik bir ulusal konsey ile yönetilmeye başlandı. Ne var ki, Uruguay ekonomisi dünyada yün, et ve deri fiyatlarının ani düşüşü yüzünden sarsıldı ve 1966’da yapılan anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemine geri dönüldü. Sosyalist devrimci bir grup olan Tupamaro Ulusal Kurtuluş Hareketi (Tupamarolar) 1960’larda yönetime karşı bir gerilla savaşı başlattı. Tupamarolar adam kaçırma, suikast gibi eylemlerle varlığını duyurdu. 1970’lerde yönetimde etkili olmaya başlayan ordu, Tupamaro gerillalarını etkisiz duruma getirdikten sonra 1973’te yönetime el koydu. Kongre dağıtıldı ve ülke askeri rejimle yönetilmeye başlandı. 1984’te sivil yönetime dönüldü. Ama, özellikle ekonomik sorunların çözümünde basan elde edilemedi. Kasım 1989’da başkanlık ve kongre seçimleri yapıldı.
Başkanlık seçimini kazanarak Milliyetçi Parti’nin 23 yıllık aradan sonra yeniden iktidar olmasını sağlayan Luis Alberto Lacalle Mart 1990’da göreve başladı. Ama Kongre’de yeterh çoğunluğu sağlayabilmek için muhalefetteki Renkli Parti’ye dört bakanlık vermek zorunda kaldı. Bu ittifak Kongre’den yalnız mali düzenlemeler paketini geçirebildi. Sol eğilimli Geniş Cephe koalisyonu hükümetin özelleştirme, kamu harcamalarını kısma ve çeşitli toplumsal reformları yürürlüğe koyma planlarına karşı kararlı bir muhalefet başlattı. İşçiler arasında 1990’da başlayan genel grev dalgası 1991’de tırmanarak sürdü. Grevlerin başlıca nedenleri ücret artışı talepleri ve özelleştirme ile kemer sıkma politikalarına karşı duyulan tepkiydi. Hükümetin yabancı mülkiyeti sınırlayan hükümler eklediği özelleştirme yasasını Temmuz 1991’de çıkarmasından sonra ülkenin iki büyük sendika konfederasyonu Ocak 1992’de genel grev çağrısında bulundu. Muhalefetin girişimiyle Temmuz 1992’de düzenlenen halkoylamasında özelleştirme programının yavaşlatılması yönündeki görüş yeterli desteği alamadı. Daha sonra aynı konuda yapılan ikinci halkoylaması hükümetin aleyhine bir sonuç verdi.

alıntı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu