Atatürk’ün ‘Mesuliyet yükü ölümden de ağırdır’ sözünü açıklar mısınız?

Atatürk’ün ‘Mesuliyet yükü ölümden de ağırdır’ sözünü açıklar mısınız?
Hiç kuşkusuz bu bir ölüm-kalım anıdır. Büyük kumandanın ağır sorumluluğu bilerek, anlayarak ve severek yüklenmesidir. Elbette bunun sonucu, başta İstanbul olmak üzere, koskoca bir yurt parçasının kurtuluşu olmuştur. Bu da; çok ağır olan sorumluluğun, gerçekten eşsiz bir başarısı olmuştur. Haklı olarak da, tarih sayfalarında şerefli yerini almıştır.

Mustafa Kemal için sorumluluk; millet için, vatan için olduğu zaman, gerçekten çok ağır bir yükümlülük ifade eder. Onun içindir ki, bu sorumluluğu beyninin, ruhunun ve tüm varlığının hemen her noktasında, akıp giden zamanın her anında duymaktadır. Bu sebepledir ki, Arıburnu Anafartalar Kumandanlığı kendisine verilince, derin bir nefes almış, derin bir iç çekişiyle:

“Mesuliyet yükü herşeyden, ölümden de ağırdır.”11 demiştir.

Tarih ve sorumluluk:

Elbette insanlar, olayları kendi isteklerine, kendi görüş açılarına göre yazmamalıdır. Yazamazlar da. Hele, hiçbir zaman böyle bir amaç güderek yorumlamamalıdırlar. Gerçekten her şeyi olduğu gibi görmek, dile getirmek büyük bir erdemliliktir. Kusurlarını bile itiraf, bir yerde, en büyük cesaret ve fazilettir. Aslında büyük olaylar içerisinde, doğrudan rol almış insanlar için, kendileri kasıtlı olarak olayları saptırsa da, tarih apaçık ortaya çıkaracaktır. Bu konuda, doğumundan ölümüne kadar, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrulardan sapmadığını, gerçekleri ifade etmekten asla kaçmadığını, hemen her girişiminde bu yolu, titizlikle izlediğini görmekteyiz. Bu durum, onun için adeta bir inançtır. Nitekim:

“Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin hesabını verebilecek bir durumda bulunmak gerektir.”12 demektedir. O nedenle de, üç büyük cilt tutan Nutuk’ta her şeyin hesabını vesikalar halinde dile getirmektedir. Gerçekten de, o büyük insanın hayatının hiçbir noktası için veremiyeceği bir hesabı da yoktur.

Bu doğruluk ve gerçekçilik yanı, Mustafa Kemal’in en güçlü niteliklerini oluşturmaktadır. O; sadece yaptıklarının değilyapmadıklarının, yapamadıklarının da hesabını, önce vicdanına, sonra da milletine karşı daima, açık olarak vermiştir. Bütün bunlar da, O’ndaki, erişilmez dürüstlük ve engin sorumluluk duygusunun yüceliğini gösterir. O; hemen her zaman kamu oyunu düşünmüştür. Milletine karşı sorumluluğunun ağırlığını daima iliklerine kadar duymuştur. Aynı zamanda, halkın da büyük bir sorumlukla kendi yaptıklarını görmesi, gözetlemesi ve vicdanında tartması düşüncesiyle yaşamıştır. Bu görüşlerini daha da ileri götürerek tarihe karşı duymaktadır. Onun içindir ki, bir konuşması sırasında:

“Yapmamıza imkân hasıl olan işleri yapmazsak, tarih bizi tenkit eder.”13 diyecektir.

Bütün bunlardan çıkartılacak tek ve doğru olan çözüm; Mustafa Kemal’in üzerine aldığı her görevin büyük bir sorumluluk olduğu düşüncesidir. Gerek uygarlık yolunda yapılması zorunlu hamleler için olsun, gerekse halk arasında, halk içinde bulunduğu zamanlarda olsun sezdikleri istekleri yerine getirmek için devamlı ve sürekli çaba harcamıştır. Derin görüş ve düşüncelerinin kendisine ilham ettiği bütün doğru, iyi ve güzel şeyleri yurduna getirme, milletine vermek için, adeta çırpınmıştır. İşte bütün bunlar; O’ndaki sorumluluk duygusunun ne derecede güçlü ve ağır bulunduğunu gösterir. Hepsi de, yaşadığı devir dünyasına, milletine ve insanlara, insanlığa, her şeyi çırılçıplak aktaran tarihe karşı doğru olarak aktarılmıştır. Onun içindir ki, yüce Atatürk:

“Asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir.

Fakat, yalnız bir şey düşünmemişlerdir. Türkiye’yi Bu düşüncesizlik yüzünden, Türk Vatanı’nın, Türk Milleti’nin uğradığı zararları ancak bir şekilde telâfi edebiliriz. O da; Türkiye’den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu zihniyetle hareket ederek her türlü kurtuluş ve saadet hedeflerine erişebiliriz.”14

Atatürk’e göre sorumluluğun ne rütbesi, ne makamı, ne de derecesi vardır. Sokaktaki adamdan Cumhurbaşkanına kadar sorumluluk vardır. Hem de, yerine ve zamanına göre de “Ölümden de ağır”dır. Bütün sorun; her alanda ve her yöndeki sorumluluğun idraki içinde ve bilincinde bulunmaktadır. O nedenle, Atatürk’ün çeşitli zaman ve yerlerdeki görüşlerinden, her insan kendine düşen payı çıkarmalı ve alabilmelidir. Vatan ve milletseverliğin, hizmet anlayışının, toplum yaşamının ve nihayet insan olmanın, insan sevgisinin ölçüsü de, sorumluluk anlayışı ve duygusundan geçer.

Daha Cumhuriyetin ilk yıllarında, büyük Atatürk’ün milletimiz için duyup dile getirdiklerini asla unutmamak gerekir. Milletimizi yüceltmenin de, varlığımızı güçlendirmenin de yolu Atatürk’ten ve Atatürkçülükken geçmektedir. Hele bu yurt varlığının bu duruma ulaşmasındaki Atatürkçü düşünce sisteminin yerini hiçbir zaman akıldan çıkarmamak icap eder. Bu nedenle de Atatürk’ü anlamaya çalışmak, kendimizi bilmek, anlamak ve öğrenmek olur. Bu da, uygarca yaşamayı öğrenmektir. Uygarlık dünyasına ulaşmak ve onun üzerine çıkmak olur. Nasıl olmasın ki; büyük Atatürk, daha Millî Mücadele biter bitmez:

“Yeni Türkiye Devleti, kesinlikle emin olasınız ki, eski muazzam Osmanlı imparatorluğundan daha çok kuvvetlidir. Bunun böyle olduğunu ispat için, yakın olaylara baş vurmaya da gerek yoktur. Akıl, mantık bize gerçeği gösterebilir. Gerçi gayet geniş bir sınıra ve o sınır içinde büyük bir imparatorluğa sahip bulunuyorduk. Fakat o sonu gelmez sınır içindeki insan kütleleri hiçbir vakit, temel unsurun lehine bir varlık değillerdi. Belki aleyhine… Bu küçük unsur, geniş bir alana dağılmaya ve hepsinin üzerinde bir baskı gibi bulunmaya, onları ve sınırları korumaya zorunluydu. Yani bekçilik ediyordu. Her hangi bir maddeyi, gayet geniş bir alanda dağıttığımız vakit o madde yoğunluktan, kuvvetten yoksun olur. Fakat aynı unsuru kendisiyle, varlığıyla orantılı boyutlarda bir doğal çevreye koyarsanız elbette daha yoğun ve kuvvetli olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu